Aşkın ve edebiyatın muhteşem birlikteliği ile harmanlanan büyüleyici bir kitap. Milenaya Mektuplar yazarın biz okuyuculara derin duygu yoğunluğunu aktardığı büyüleyici bir yolculuktur. Kırgınlık, umutsuzluk, her şeye rağmen umut etmek bu kitapta bulabileceğiniz hislerden sadece birkaçı. Bu romandaki hisli mektuplar sözcüklerin ahenkli dansı ile biz okuyucuları büyülüyor. Franz Kafka Edebiyat dünyasının en derin, en hisli mektuplarını okumamızı sağlıyor. Öyledir ki bizi içine çekiyor ve adeta aşk gibi derin bir düşüncenin uçurumunda kendimizi bulmamızı sağlıyor. Kısa bir giriş yaptıktan sonra edebiyat severleri fazlası ile etkilemiş olan Franz Kafka Milenaya Mektuplar romanını incelemeye başlayabiliriz. Bu eserinde duygusal hislerin yoğunluğunu bizlere büyük bir ustalıkla aktarmayı başarıyor. Okuyucuları kitaptaki karakterlerin iç dünyalarındaki hislere doğru müthiş bir yolculuğa çıkarırken, aşk, acı umut ve gözyaşını da peşlerinden götürmeyi ihmal etmiyor. Franz Kafka’nın Milenaya Mektuplar romanında kaleminin değdiği her kelimede güçlü betimlemeler ile karşılaşıyoruz. Kullandığı bu güçlü betimlemeler sayesinde okuyucunun zihninde yazdığı mektupları bir film sahnesi gibi aktarmakta da başarılı olduğunu görmekteyiz. Milenaya Mektuplar kitabı sadece romantik bir mektuptan ibaret değil tabii ki. Aslında bu mektuplar biz okuyuculara aşkın hayatımıza girdiğinde bizi nasıl şekillendirdiğini de aktarıyor. Franz Kafka aşkın sadece kalbimizde derin duygular açtığını değil, aklımızda ve bedenimizde de nasıl bir sanrıya yol açtığını anlatmayı eksik etmiyor. Okuyucular kendi iç dünyalarında adeta bu mektuptan izler buluyor. Kendisini dış dünyaya kapatan ve sadece yazmak ile ilgilenen Kafka aşkı sayesinde bir şekilde ayakta kalabilmeyi başarıyor. Franz Kafka mektupların ardı arkasını kesmeden sevdiğine yazmaya devam etmiş ama aynı zamanda içinden ‘’ ya cevap alamazsam’’ ümitsizliği hiç kaybolmamıştır. Çok fazla sevmiş ama bazen de kendisine olan inancını ve güvenini kaybederek sevdiğine kavuşmak için hiçbir adım atmamış. Sanki aynı kişi değilmiş gibi bazen de sevdiği insanı görebilmek için günlerce, belki de aylarca çabalamış. Sevgisini ifade edebilmek için başka bir yol düşünemeyen Franz Kafka sadece mektup yazarak kendisini anlatmaya çalışmış. Kafka kendini mektuplarla anlatmayı seven bir yazardır ve aslında bu yönü bizlere birçok kitap kazandırmıştır. Babaya Mektup adlı eseri buna çok iyi bir örnek olacaktır. Milenaya Mektuplar, aşkın naifliğini ve inceliğini bizlere anlatan en iyi kitaptır aslında. Birgün yayınlanıp birçok okuyucunun kalbine dokunacağı bilinmeden yazılan bu kitap hiçbir değişime uğramadan biz okuyucular ile buluşmuştur. Ümitsizlik ve umut arasında sıkışıp kalan bir ilişkiyi anlatan bu kitap okuyucuları aşk dolu bir ikilemde bırakmayı başarmış görünmektedir.
Milenaya Mektuplar kitabının aşk romanı okumayı seven tüm okurların ilgisini çekeceğine eminiz
Kitap bizlere her satırı aşk dolu mektuplaşmalar ile birbirlerine ulaşan iki kişiden bahsediyor. Bu mektuplar zaman ve mekan kavramını yok sayarak aşkın, sevginin ve umudun asıl gücünü bizlere gösteriyor. Romanın büyüleyici anlatımı sırasında kaybolurken aşkın aslında hiç bilmediğimiz yönlerini fark ediyor ve her satırda kendimizden bir parça bulduğumuz doğrultusuna varıyoruz. Okuyucunun kalbini adeta yerinden çıkaracakmışçasına titreten, her sayfada aşkın hem mutluluğunu hem de üzüntüsünü anlatan bir dil ile insanoğlunun ortak olduğu ‘‘sevgi’’ bağı altında bizleri birleştirmeyi başarıyor. Franz Kafka Mektuplar romanında karakterlerin aşk hayatı ile birlikte yaşadığı kırgınlıklar, sevinçler, umutsuzluklar ve umutlar da bizlere aktarılıyor. Bu da bir nevi biz okuyucuların da bu duyguları hissederek kendi yaşamımızda gerçekleşmiş olan deneyimlerimizi bir ayna gibi görmemizi sağlıyor.
0 
0